Hayatınızda ilk defa olmuşcasına beğenerek aldığınız bir kırmızı ayakkabınız olursa ve ona uyacak kadar sevimli bir çantayı koca şehrin hiç bir çantacısında bulamazsanız ne olur? Ne olacak canım gider 1 metre kumaş alır dikeriz. Aşağıdaki şekle bakarak nasıl dikeceğimizi kolayca algılayabileceğinizi düşünüyorum ama ben önce “Çanta” nın kadın hayatındaki önemini anlatmaya çalışacağım azıcık.
Şimdi bir kere bu zımbırtı çeşit çeşit. Sırtı var, çaprazı var, kolu var, plajı var, askısız olsun dersek portföyü var, az büyüğünü göz önüne alırsak bavulu var, davulu var, ayvası var nası var, daha neler neleri var. Ama ufak çaplı bir serveti içinde taşıdığımızı düşünürsek, kapkaçı var, “anahtarı attım koca çantada bulamıyorum”u var, çevrenizdekiler tam teşekküllü arkadaş cevat kelle diye nitelendiriyorlarsa sizi “senin çantada vardır bi musluk contası versene”’si var ve bunların hepsini taşımaya yarayacak alt tarafı bir bez parçasının “modaya uysun”, “koluma yakışsın”, a”y aksesuar olarak tamamlasın” vs. si var hatta birde erkek arkadaşıyla buluşmaya giden kızlar söz konusu olduğunda “aman eşlik etsin de bizim kız bi halt etmesin” diye çiftin yanına verilen “çanta” lakaplı küçük kardeş var ki bilmem özellikle ifade etmeme gerek var mı bu şu an bizim için kapsam dışı. Biz öyle benimseyip öyle içselleştirmişiz ki çantamızın bizi bütünlediği fikrini Sigmund Freud bile rüyada görülen çantayı kadınlar ile ilişkilendirmekten uzak duramamış. Hatta çantalarının modellerine bakarak kişiler hakkında tutma olasılığı yüksek tahminler ile kişilik analizi bile yapabilirmişiz. Mesela büyük çanta taşıyan kişiler için “temkinli” diyebiliriz. Sadece büyük değil aynı zamanda “bohça” gibi görünüyorsa bunu tercih eden biraz özensiz ve dağınıktır diye düşünebiliriz. Çantanın boyutu küçüldükçe onu taşıyan ablanın zenginlik ve elitlik seviyesi de artacaktır, neden demeyelim çünkü herhangi bir yerden kolaylıkla ulaşabileceği bir şeyi çantasında taşıması gerekmeyeceği için bir cüzdan bir telefonun sığacağı büyüklükte bir tane yeterli olacaktır. Üzerinde ıncık cıncık taş, süs püs taşıyan ablalar söz konusu olduğunda detaycı ve kokoş olarak nitelendirebiliriz ama sırt çantası öyle mi ya!! Sırt çantası tercih edenlere sade kişilikli, özgür maceraperest ve ya çapulcudur diyebiliriz. Siz hiç karşılaştınız mı bilmem, 2013 yılında Ankara da baharın yaza döndüğü günlerde sırt çantası taşıyan ablaları çapulcu diye isimlendirerek polis amcaların çantalarını araması moda olmuştu, sonra bu moda sırt çantalı ablaları kötü bakışlarla süzerek geçirilecek bir yazı da beraberinde getirdi. Belki de bu sebepten bizler de biber gazı modasına uyarak sırt çantalarımızın gizli bölmelerinde limon taşımaya başladık. Demek ki neymiş sırt çantası “can” mış. Son cümlelerde yanlış yönlendirmiş olabilirim lütfen gereksiz heveslenmeyelim, sırt çantası değil, “aşklar da artık çantalar gibi sahte” şarkısını Pınar AYLİN bizim yerimize söylerken bütün saplantılarınızdan, moda vs takıntılarımızdan sıyrılarak, kaldırıp kafamızı bu tarafa bakıyoruz ve ben de diyorum ki “kendi çantamızı kendimiz yapalım”. Basit olsun bizim olsun, elimiz değdiğinde daha da güzelleşmeyen bir şey olmadığını bir daha görelim.
Çok uzatmayacağım fotoğraflar sırası ile; kumaşı taciz etmeden önce çizdiğim şema, çeşitli aşamalardaki dikiş ve en son olarak da Oz büyücüsü kitabında onlarca macerayla arayıp “Oz”’u bulup bulunca da dilek olarak eve dönmeyi isteyen şapşal Dorothy’nin ayakkabılarına çok benzeyen kırmızı ayakkabılarımı içerecek. İyi seyirler…
Vee muhteşem ayakkabılarım;
[recaptcha_form]
