Aşure nasıl yapılır? (Sahi bu enflasyon da aşure gibi bir şey midir?)

Aşure

Aşureye az sonra geleceğim, tarifi görüp canımız çekmeden biraz zihinlerimizi açmalıyız diye düşünüyorum. Niye mi? Bakmayın öyle gerekli gerekli…

Nedir kardeşim bu enflasyon, TÜFE, ÜFE, TEFE?

Enflasyon deyince akla ilk gelen günlük hayatta çokça kullandığımız mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasıdır. Ne iğrenç bir tanım oldu değil mi? O zaman en iyi anlatabildiğim yerden şansımı bir kere daha deneyim;

Birgün birgün bir çocuk
Eve de gelmiş kimse yok
Açmış bakmış dolabı
Aklına düşmüş annesinin aşure tabağı!

Ve birden bir pisboğazlık aydınlanması yaşamış. Her pastanede pat diye bulamayacağına göre annesinin özel içerikli aşuresini, gene iş başa düştü diye düşünüp gerekli malzemeleri almak için markete gitmiş. İlk önce şeker işaret etmiş tezgahın gerisinde duran amcaya, o da “kaç kilo olsun” diye sormuş. “Kaç kilo olacak bey amca, -avuçlarımı birleştirerek- şu kada olsa yeter demiş”, amca da 2 nescafe fincanı kadar şeker tartmış ve “5 TL kasaya geçerken ödeyin” demiş. Ay bir anda zihni bulanmış, kafasında şimşekler çakmış. “5 TL ne ola amca daha geçen ay 2,5 TL’ye aldım” diyivermış. O halde sıkı durun soruyorum; Enflasyon nedir?

a- Şekerin fiyatının 1 ayda 2 katına çıkması

b- Benzin fiyatlarının her ay artması

c- Yıldan yıla kira zammı olması

d- #dirensepet

e- TÜFE, ÜFE, TEFE aracılığyla hesaplanan bir genel fiyat değişim oranı

cık cık cık hiç yakıştıramadım a-‘cılar. En başa dönersek bu şekerin geçen ay ki fiyatına göre bu ay ki fiyatının daha fazla olmasının bütün suçu işte bu enflasyona aittir diyeceğimi sanıyorsanız sizde tamamiyle bu sıcak yaz gününde herkesin üstünü örten bu rehavet battaniyesinin altından çıkamadan bana el sallıyorsunuz demektir. Niye mi?  Çünkü sadece bazı malların fiyatlarının sürekli artması ya da tüm malların fiyatlarının bir sefer artması enflasyon dahilinde değildir. 

Bir de b- üzerinden bakalım; Dayımgillerin ve eltimgillerin de duygu ve düşüncelerine tercüman olan televizyon ropörtajlarında “Hanım, Hanım pazarda narın kilo fiyatı bile iki katına çıktı nasıl oldu da enflasyon sadece %5 arttı” söylemi ile çığıran teyzelerin cümleleri bilim sınırları dahilinde malesef cahilce kalacaktır. “Enflasyon yoksulluğa ve yoksunluğa yol açar” ifadesindeki yoksunluğa kelimesinin kapsamına “bilgi yoksunluğu” ‘nun da dahil olduğunu pek sanmıyorum. Çünkü Enflasyon sadece belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil, fiyatların genel düzeyinin sürekli bir artış göstermesidir. Fakat bu ilmi bilgiler Türkiye’de dünyanın en pahalı benzininin kullanıldığını da red etmek anlamına gelmez. En son litresi 5 TL mi olmuştu?

Ve hatta hala daha Sosyal ve Hukuk Devleti olarak varlığını sürdürmeye çalışan güzel Türkiye’m de “cahillik” Ceza Hukuku kapsamında ceza bedeli olan bir şey de değildir lakin Cumhuriyet’mizin kuruluşunun 90. yılında “bilmemek ayıp değil, öğrenmemek hala ayıptır”. Utangaçlıktan saklanmaya çalışılacak yüzleri daha fazla kızartmamak için enflanyonun aylık ya da yıllık olarak değerlendirilebileceği söyleyerek açıklamamızı az sonra yapacağımızı müjdeleyebiliriz.

c- şıkkında belirtildiği üzere kira zammı yapılırken ev sahiplerince kullanılan şey olması hesaplanan ülkelerde sadece kiralara göre belirlendiği anlamı da taşımamalıdır. Aylık enflasyondan bahsediyorsak enflasyon oranının yüzde 1 olması, o ay içinde fiyatlar genel seviyesinin bir önceki aya göre yüzde 1 oranında arttığını gösterir. Benzer şekilde yıllık enflasyondan bahsedilmesi durumunda ise enflasyonun yüzde 30 olması demek, fiyatların bir önceki yıla göre ortalama yüzde 30 oranında arttığını söylemektir. Kısaca, geçen yıl 30 TL’ye alınan bir mal sepeti bu yıl ancak 40 TL’ye alınabilir. Çok zor değil aslında, “halep ordaysa arşın burda” lafı ne kadar Nasrettin Hoca’nın ise, enflasyonun gerçekte %30-40 olduğunu düşünecek kadar azılı bir piyasa takipcisinin bankadan çekebildiği kadar krediyi çekip, masrafı, ıvırı, zıvırı, bankanın kârı falan 1 yılda %10-12 faizle geri ödediğinde “bankaya kazık attım” triplerini girme ihtimali o kadar yüksek. Gerçekte öyle midir tabii ki hayır!

d- şıkkındaki şaibelere her daim gebe olan  zavallı “Sepet” kelimesinin de “birden çok malın dahil edilmesi” kavramını en güzel yansıttığını bilerek ucunu sıkı sıkıya tutacak olursak sadece bir tek malın fiyatının tek başına artması ya da azalmasının enflasyonun kapsamında olmadığını öğrenmiş oluruz. Dahası #dirensepet diyerek sabit olmadığını, zamana ve hanelerin tüketim alışkanlığına göre şekillendiğini ifade edebiliriz. Dolayısıyla canı aşure istemiş 5 yaşındaki bir çocuğun gözü ile bakarsak duruma; marketten  aldığımız şeker, buğday, fasulye, nohut, kuru üzüm vb.  gibi malların içinde bulunduğu poşetin para ile ölçülen değerinin zaman zaman artıp zaman zaman azaldığını gözlemleyebiliriz. Bu dalgalanmalar ve o poşetin içindeki malların çeşitliliği işte bize enflasyonu algılamaya dair ortalama bir fikir verir.

Sıra geldi e-‘ye; her ülkede olduğu gibi Türkiye de de enflasyon oranını belirlemek için çeşitli ürünlerin aylık fiyat değişimleri temel alınır ve her ay aynı ürünlerin fiyat değişimleri (endeksleri) bir önceki aya göre tekrar hesaplanır. Ülkemizde en çok kullanılan ürün fiyat endeksleri, TÜFE (Tüketici fiyat endeksi), ÜFE (Üretici fiyat endeksi), TEFE (Toptan eşya fiyat endeksi)’dir. Tüketim Toplumunun çark dişlileri arasında ezilen bireyler olarak en çok bizimle ilgili olan Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) yani hanehalklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet fiyatlarının zaman içindeki değişimini ölçen aracınının hesaplanabilmesi için, mal ve hizmet ürünlerinin kapsamlı çalışmalarla belirlenmesi ve buna göre fiyat derleme çalışmalarının yapılmış olması gerekmektedir. Bakarsınız bir gün üretici olursam ÜFE’ye, Toptancı olursam TEFE’ye de el atabilirim lakin ağzımın suyunu akıtmaya devam eden aşureyi de unutmuş değilim.

En gerekli temel tanımlamamızın yeterince algılandığını düşünerek yer yüzünün varlığından bu yana her şeye şahit olan bulutların sırtına atlayıp şöyle bir tarihçeye göz gezdirecek olursak; ülkemizde ilk fiyat endeksi çalışmalarına, 1927 yılında İstanbul Ticaret Odası tarafından Ankara ve İstanbul illeri için “Ücretliler Geçinme Endeksi’nin hesaplanması ile başlandığını görürüz. Daha sonra 1938 yılında Ticaret Bakanlığı Konjonktür ve Yayın Müdürlüğü,  Ankara  ve İstanbul şehirlerine ait 84 tüketim maddesinden (hani sepet demiştik ya) oluşan Ankara ve İstanbul Şehri Geçinme İndekslerini hesaplamaya başlamıştır.

Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından, 1954-55 yıllarında Ankara’da uygulanan aile bütçesi anketlerine dayalı olarak başlatılan çalışmalarla, 1955 temel yıllı Tüketici Fiyatları Endeksi hesaplanmıştır.

Aradaki basamakları ve baz yılı değişimleri gibi sıkıcı konuları atlayarak sona geliyorum; TÜFE’yi resmi olarak hesaplayıp açıklama yetkisine sahip tek kurum olan TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) TÜFE’de son yaptığı güncelleme çalışmalarına 2003 yılında yapılan Hanehalkı Bütçe Anketi (HBA) ile başlanmış ve 2003 yılı sonuçları temel alınarak İstatistiki Bölge Birim Sınıflaması (İBBS) Düzey 2’ye göre tahmin verecek şekilde, 2003 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksi’ni kurmuş ve sonuçlarını 3 Şubat 2005 tarihinde kamuoyuna duyurmuştur. 2006 ve daha sonraki yıllar için kurulan yeni endekslerin madde sepeti her yıl yenilenmekte ve madde çeşidi ile madde sayıları her yıl değişmektedir. Fiyatlar, 1968 yılından beri TÜFE bazında yaklaşık 876 bin kat artmıştır.

Buraya kadar okuduğumuz bilgileri pekiştirmek ve yorumlayabilecek miyiz görmek için  için hadi her ayın 3’ünde olduğu gibi 3 Temmuz 2013 de Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı  Tüketici Fiyatları Endeksi, Haziran 2013 Haber Bülteni’ne göz atalım. Kocaman bir başlık atmışlar; “Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) aylık %0,76 arttı”.  Belkide bu güne kadar bizim için hiçbir anlam ifade etmeyecek olan bu cümle şu anda, bize ne söylemekte rahatlıkla yorumlayabiliriz. O zaman haydi hep beraber aynı anda söyleyelim; 2013 yılı Haziran ayında hanehalklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet fiyatları bir önceki aya göre %0,76 artmıştır. Aynı haber bültenini okumaya devam edersek bize geçen yılın Haziran ayına göre yıllık artış oranının da %8,30 olduğunu söyleyecektir. Kısaca Eğer biz hanehalklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet sepetini aşure olarak tanımlarsak, bu sepetin elemanı olan seker, bugday, nohut, fasulye vb. gibi malzemelerin, elektrik kullanımı, doğalgaz kullanımı vb. gibi hizmetlere geçen ay 100 TL veriyor ise bu ay 100,76 TL vereceğiz, geçen senenin (2012’nin) Haziran ayında 100TL yeriyor isek bu sene (2013) Haziran ayında 108,30 TL vereceğiz demektir.

N’oldu matematik hesabı yapıp beynimiz yorulunca canımız aşureyi daha mı çok istedi? Ben yaptım yiyorum, canı çekene de tarifini hazırladım; (evdeki en büyük tencerenizi ocağa koyun)

Malzemeler;

2 nescafe fincanı Şeker

1 adet tarçın çubuğu

5-10 karanfil tohumu

Aşağıdaki ölçüler 1 Nescafe fincanı ile

Aşurelik buğday

Nohut

Fasulye

Kuru üzüm

Kuru kayısı (küp küp doğranmış)

Fındık

Fıstık

Soyulmuş badem

Kuru incir (küp küp doğranmış)

Aşağıdaki ölçüler tutam ile;

İç fıstığı

Karabiber

Sumak

Kimyon

Tuz

Kırmızı biber,

Kuş üzümü

Portakal kabuğu

Üzeri için;

Nar

Susam

Tarçın

Ceviz

Evet içinde neredeyse bütün bakliyatların bulunduğu, ve yalnızlarla dalga geçer gibi hepsinin birbirine sıkı sıkıya tutunduğu, dini-uhrevi boyutu da olan aşureyi pişirmek öyle annelerimizin, teyzemizin, nenemizin dediği kadar zahmetli bir şey değildir arkadaşlar önce bunu belirteyim. Eğer “off o da çok zor” diyen varsa bilin ki poposunu koltuktan kaldırmaya üşeniyordur (tecrübeyle sabit). Çünkü aşure yapmak, ve yaptığınızı kişilere beğendirmek bitirme tezi gibi bir şeydir, ortalama yemekler ile avunan hatunların arasında doktora yapmış kadar imrenilecek seviyesine gelirsiniz. Annesi aşure yapmayı bilmeyen zavallı çocuklar tarafından sevilmeyen nimetler bütünü canımız ciğerimiz aşuremiz kendine has jargonu ile pişirilmez kaynatılır. Enflasyon sepetini aşureye benzeteceğim diye zaten çok uçtum iyisi mi tarifini vereyim uzatmadan.

Buğday, nohut ve fasulyemizi  1 gece önceden ıslatıyoruz. Daha sonra fasulye ve nohutu düdüklü tencereye alıp fışladığında 10-15 dakika kaynatıyoruz. Bu arada ıslatılmış buğdayımızı da en büyük mutfak tenceresine bolca su ile koyup kaynatmaya başlıyoruz, buğday fasulye nohut düdüklüsü pişip altını kapattıktan sonra fışlaması dinene kadar bekliyor ki, bu da o esnada kaynamaya devam eden buğday tanelerimiz için takriben 30-40 dakikalık sıcak jakuzide yalnız masaj anlamına geliyor.

Nohut ve fasulyemizi suyunu süzdükten sonra yıkanmış kuru üzümümüz ile birlikte kaynamakta olan buğdayımıza ekliyoruz ve yaklaşık 10 dakika daha birlikte mayışmalarını sağlıyoruz. Daha sonra 2 nescafe fincanı şekerimizi, tarçın çubuğumuzu ve bir süzgeç içinde karanfillerimizi kaynayan tenceremizin içine ekliyoruz. (şeker bakliyatların dirileşmesine neden olacaktır, piştiklerinden emin olmadan şeker eklersek aşure değil leblebili şerbet yiyor gibi hissederiz kendimizi)  Karanfil tohumlarına isterseniz özgürlüklerini verip tencerenin her yerine yayılmasını sağlayabilirsiniz lakin yerken insanın ağzına batıyor, hadi batmasın diye toplamak gerekirse oldukça zahmetli oluyor, zorlamaya gerek yok süzgeç ile uyguluyoruz.

Şeker de yaklaşık 5 dakika kaynayıp eridikten sonra sıra geliyor tutamlıklara, İç fıstığı, Karabiber, Sumak, Kimyon, Tuz, Kırmızı biber, Kuş üzümü, portakal kabuğu ve bunun gibi aklınız gelebilecek, lezzet verebilecek herşeyi ekliyoruz. Aşuremiz kaynamaya devam edeken lezzetinin nasıl güzel olacağını hayal ederek başında nöbet tutuyoruz.

Bu benim damak tadıma özel olabilir lakin ben yemişleri de içinde çoğunlukla pişmiş seviyorum. Dolayısı ile indirmeye yakın kuru kayısı, fındık, fıstık, soyulmuş badem ve en son altını kapattıktan sonra incirimizi ekliyoruz. İnciri kaynatırsak aşure kararır gibi bir algı var, kap kara bir aşureye şahit olmamak için ben incir ile kaynatmak yerine incir tencerenin sıcağında pişsin diye ekliyorum. Daha beyaz olsun, malzemesi de daha çeşitli olsun derseniz süt de ekleyebilirsiniz bir bardak. (Sütlü aşure çabuk bozulur unutmayın.)

Kıyamını nasıl istiyorsak oraya ulaşana kadar aşureyi kaynatıp en son altını kapatıyoruz. Tecrübeyle sabit  bir şey var ki cevizi kaynatırsak kapkara aşureye ulaşmış oluyoruz. Dolayısı ile Nar, susam ve cevizi en son kaselerin üzerine koyuyoruz. (Narım yok ühü ühü!)

Kıvam nedir mi dedi birisi? Aşurenin kıvamı; malzemeleri dibe çökmeyecek kadar koyu fakat katı olmayan, ne şeffaf görünümlü ne de ileri düzey bulanık olan ve malzemeleri dağılmayacak derecede iyi pişirilmiş subjektif halidir ve bence AŞURE SOĞUK YENİR!!

Aşure

Aşureyi anladım da ben su enflasyonu pek bir sevdim, gidip yerinden okuyayım derseniz kaynaklar;

EnflasyonSepet detayı 2013 Yılı Tüketici Fiyatları Endeksi Hesaplamaları Hakkında Açıklama, 2013 madde sepeti kapsamıTüketici Fiyatları Endeksi, Haziran 2013Fiyat endeksleri ve enflasyon

 

Bu yazı Genel, Ham hum kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir