Şimdi ne alaka “Keçi gibi inadınla DirenAnkara”‘dan Lüksemburg’a atlamaca diye sorabilirsiniz, sonuna kadar haklısınız. İçimdeki çelişkiler kadar fiziksel yaşantımda da var bunlardan. Olmak istediğim ile olduğum şey de çelişiyor anasını satayım!!
Hazır yaşadığım şehirde de direnişe katılanlara dair cadı avı başlatılmış, kamera ve mobese görüntülerine istinaden fişlenenleri gece baskınları ile toplamaya başlamışken bir zaman saygı duyduğum yetkililer ve görevliler, ben evdeki artık tarihi geçmiş olan mide ilaçlarını çöpe atıp, tatil sezonu başlamadan ortaya çıkmış yüzücü gözlüklerini yerlerine kaldırıp, eşarp ve bandanaları mümkün olduğunca dezenfekte edeyim (ne olur ne olmaz), sizlere de bir gün siyasi sığınma istemeye niyetlenecek olursanız herhangi bir Avrupa kentinden diye ufak çaplı bir Lüksemburg bilgilendirmesi yapayım. Neden orası? Çünkü geçenlerde ben bir kaç günlüğüne oradaydım. Çok gezemedim ama zaten 1 günde gezip bitirilecek kadar küçücük. Coğrafi bilgi değil kesinlikle, kültürel, turizm içerikli bir yazı da değil bu, tamamen kişisel beğeni, hayranlık ve şanslı doğan kullara duyulan kıskançlık!!
Lüksemburg Büyük Dükalığı (Grand Duchy of Luxembourg) esas adı. Evet görüyorum “hala “dük” mü kaldı ya” bakışı atıyorsunuz haklısınız, biz burada bir kaç milyoncuk çapulcu demokrasi savaşı verirken, Avrupa’da varmış, hatta “Grandük” ünvanı taşıyan krallar bile varmış. Siyasi oluşumdan bahsetmek işime gelmiyor, malum siyaset yazmak istesem 30 sene sonra okuyanlar g.tleriyle gülsünler diye bu günlerin adına siyaset denen saçmalığını yazarım. Hatta düşünsenize bir torunum olmuş benim mesela, 30 sene sonra sormuş bana “Nene, nene 2013 Taksim Gezi Parkı Eylemleri ile başlayan isyan neden devrime dönüşemedi?” diye. Hatırlayıp da verebileceğim tek cevap; o zamana kadar 90 doğumlu ellerinden telefon düşmeyen, pc başından kalkmayan gençliğin eyleme çıktığı andan itibaren sosyal medyada yaptığı espirilere gülmekten yapamadık ki!” olurdu.
Düklük, dükalık, granddük bir yana, Lüksemburg’da parlamenter temsili demokrasi ile birlikte anayasal krallık sistemi varmış. “Aboww O ne ki ola?” demeyin vallahi biz ülkecek daha demokrasiyi bile sindirememişken Allah’ın sevgili kulları olan Lüksemburg’lular Grandük unvanını taşıyan bir kral tarafından yönetilirmiş ve hatta eski dönemlerden, günümüzde ayakta olan en büyük ve şu an için tek dükalıkmış, demek ki parkı bahçeyi yıkıp yeni şeyler yapma arzusu ileri demokrasiyi benimseyen ülkelerde daha çok oluyormuş. Bakınız; Taksim Gezi Parkı 2013
Malum Lülsemburg’da her yer orman, park ama sadece Auchan diye kocaman bir alışveriş merkezi var.
Belkide sadece bu Auchan var, kimsenin de parkı bahçeyi yıkma, yok etme, mimari bir yapıya çevirme gazı yok, hatta bırakmışlar evleri sarmaşıklar yesin..
Ne diyordum; işte bu Lüksemburg’da şehrin göbeğinde kocaman sarayı var Granddük’ün. Kapısında polis kulübesi olduğu halde (bakınız aşağıdaki resim) içinde bekleyen polis bile yok desem size ne düşünürsünüz acaba?
Evet evet bence de temsili bir saraydır orası, koca saray dururken Dük amca dağda-bağda yaşıyordur.
Dağ-bağ demişken şehrin her yeri orman ki zaten, hep ıslak, hep yağmurlu, ama bir o kadar yemyeşil küçücük bir şehir. Avrupa’nın en küçüğü belki de. Öyle küçük ki ordusu bile küçücük. Yaklaşık 900 kişiden oluşan ülke ordusunu da rica minnet NATO görevlerine göndermek ve ülke içinde savunma gücünü sağlamak amacıyla oluşturmuşlar, zaten 1967 yılından beri de orduya katılım sadece isteğe bağlıymış. Donaması yok (denize kıyısı yok, olmasa da olur), askeri havacılık kuvvetleri yok….
Yukarıdaki pagrafta geçen açıklamaları dikkate alarak, yaşadığınız ülkenin size sunduğu şartlara göre iç sesinizin size söylediğine en uygun olanını aşağıdaki şıklar arasından bularak işaretleyiniz.
a) Bolca yalan, duygu sömürüsü, iyi bir avukat ve sahte belgeler ile iltica mı etsem?
b) 900 kişilik ordu nedir la? çArşı gelse alır!!
c) Dükalık nedir ayol, ne güzel ileri demokrasi ile yaşayıp gidiyoruz, ille de vatanım.
d) Bir gezip görmeli, booking.com’a gireyim de bi otel bakayım.
e) Biber gazı oley!!!
Tercih ettiğiniz şıklara göre kişilik analizi yapmayacağım ama her şıkkı tercih eden için naçizane söyleyecek bir kaç laflarım var.
a)’cılar size söylüyorum ilk. Nereye ulan!! Ülkemizin imajını dış devlet arasında iyice yerle bir edebilme durumunuzdan geçtim bu iltica olayına girenlerin abartisiz %90’nın kesinlikle yalancı olduğunu düşünüyorum. Hemen “cık cık cık” yapmayın, iltica hakkı kazanabilmek için kötüleyeceğiniz şeyin size diğerlerinden, ya da en azından bana olduğundan daha fazla zararı olmamıştır, belki de hiç olmamistir. Yalan mı?
b)’ciler, vallahi şuraya iki nokta üst üste ve kapa parantez ile gülücük yapma isteği hasıl oldu içimde şu anda. Her ne kadar cücük kadar ordusu var, donanması yok, askeri havacılık kuvveti yok desek de NATO’nun 17 adet savaş uçağının sahibi olarak kaydedilmiş bir ülke kendileri. Demek ki neymiş bebişim öyle “kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım” buraya sökmeyebilirmiş. Bir daha mı düşünsem ki, Davulcu Vedat yoksa?
Sıra geldi c)’ye. Sonuna kadar sizin yanınızdayım demek istiyorum ama, demokrasiyi biber portakal kokteyline kadar ilerletmesek annem?
d)’ciler evet gidin gezin. Cebizine çokca para alın (ve onları € olarak alın) ve gidin gezin. Hatta bi kaç tüyo vereyim, şehir içinde otobüse indi bindi biletleri 2013 itibari ile tek biniş 2€, günlük bilet alırsanız 4€ ve bu paraya istediğiniz kadar indi bindi yapabiliyorsunuz. Biletleri şoförden alıyorsunuz, almazsanız mı? Valla o da olur, kimse niye bilet almadın, vay gel buraya paranı ver, kartını bas vs. demiyor. Sadece arada bir kontrol memurları bazı hatlardaki otobüslere binip yolcuların biletlerine bakıyor, biletiniz yoksa 40€-130€-170€ gibi farklı ücretlerde ceza kesebiliyor. (Neye göre farklılaştığı otobüsün camında yazıyor ama ben Almanca bilmiyordum, hala bilmiyorum.)
1745 yılında Habsburg İspanyası döneminde kayaların içine açılan Casemates du Bock var mesela şehri boydan boya alttan saran tüneller, aynı örümcek ağı gibi. Zamanında savaş çıkarsa çakarız anam buralardan diye can korkusuna yapıverimiş elin adamı, sizler de gidip lay lay gezebilirsiniz tünelleri, kaya oyuklarından seyredebilirsiniz şehirin vadi kısmını.
Belli ki NATO bunlara 17 uçak verince pek de tünele ihtiyaçlarıı olmayacağını düşünmüşler ki tünelleri müzeye dönüştürmüşler.
Vadi deyince aklıma geldi, şehir iki kat, bir aşağı vadi kısmında bir şehir var bir de yukarıda bir şehir, hepsi Lüksemburg.
Arabalar ve yollar ile inebileceğiniz gibi kapısını gargoylelerin* koruduğu adalet sarayının hemen yanındaki şehir asansöründen 4 kat aşağı inerek de vadi kısmına ulaşabiliyorsunuz.
Gerçi vadi daha çok eğlence mekanlarının, dere üzerinde yüzen ve çoğunlukla inanmayacaksınız uçan evcil ördeklerin mekanı. (Evet ördeklerin uçtuğunu ben de biliyorum ama siz hiç Türkiye’de uçan ördek görebildiniz mi göç mevsimi haricinde?)
Gezmeye devam ederseniz görkemli görkemli pek çok kilise var, yemeğe çok para vermeyelim derseniz şehrin göbeği Hamilius’da (ki şehirdeki hemen her otobüs buradan geçiyor) Mc donalds var, tıka basa yiyip en az para vereceğiniz yer burası.
Küçük olması son derece gelişmiş bir ekonomiye sahip olmaya engel değil bir kere, çünkü taksi olarak son model mercedes kullanan amcaların, alış veriş merkezlerini köpekleri ile gezebilen teyzelerin, cins köpek besleyen ve yanında, kucaklarında köpekleri ile dilenen dilencilerin, sokakta sokak hayvanı namına kedi köpek değil onca orman ve bitki örtüsünün de katkısı ile gece çöpleri deşmeye gelen sansar ve sincapların olduğu bir ülke.
Gözünüze en eğitimsiz görünen kişi bile emin olun en az 3 dil bilecektir, Almanca, Fransızca ve bunlardan çok zor ayırt edilen Lüksemburgca. Çünkü bu üç dil de resmi dilleridir. Ha birde okullarda bunların yanı sıra ingilizce öğretiliyormuş. E bunca eğitime işe yeni başlayan bir ilkokul öğretmenin yıllık maaşının 65000$ olması, 15 yıllık öğretmenlerin ise 95000$ civarında maaş alması devlet için sıkıntı olmayacaktır herhalde. Birkaç da şehir manzarası fotoğrafı ekleyeyim;
Vee nihayet sıra geldi e)’cilere. Hey dostum size söylüyorum, bu biber portakal kokteyli kafa yaptı galiba değil mi? Valla bende yapmıştı. Ondan belkide ara ara içimde birileri “Lüksemburga gidip çapulag mı gardaş?” diye sormuyor değil ve
“söyleyin sevdiğim nerde, Lüksemburg sokakları çare bulun bu derde, Lüksemburg sokakları onu benden siz aldınız onu benden kopardınız onu benden siz çaldınız, Lüksemburg sokakları “şarkısını mırıldanmaktan kendimi alıkoyamıyorum şu an.
Ne zamandır yazmıyordum ya vallahi söyleyecek çok şeyim birikmiş, daha da coşmadan gideyim biraz kelimelerimi ıslah edip cümlelerime kelepçe takıp, şapkamı önüme alıp düşünürken, Allah senden razı olsun diktatörüm civanım, sen ve senin genelde saldır emrini verdiğin, ara sıra da başını okşadığın bebeklerin olmasa nasıl böyle ileri demokrasi anlayışı ile hayatımızı sürdürür dış basında kendimizi rezil ederdik diye dua edeyim.
Bundan sonrası anneme;
Dur hemen panik yapma kendimi ifşa falan etmedim, hedef göstermedim, provakasyona karışmadım, her şey yolunda. Çünkü ben ülkesini seven, geleceğine umutla bakmak isteyen herkes gibi; “uçan bir kuş, bazen kaybolan bir kumum, koskoca alemde yalnız bir kulum, kolkola gezmek her canlıyla suç mu, tamam o zaman benim bu alemde en suçlu”
Gargoyle: Genellikle gotik yapıların çatılarında bulunan ve asıl amacı yağmur suyunun tahliyesi olan mitolojik yaratıkların heykellerine verilen ad.