İnternetten aldığım ekmek yapma makinem geldi ve benim için seyretmesi en zevkli ev aleti ünvanını çamaşır makinesinden daha ilk elektrik akımını bünyesine aldığı anda devraldı. Aslında daha önce de kullanmıştım hatta 2000’li yılların başında babam bu makinaların ilk çıkanlarından bir indirim esnasında Migros’dan almıştı. Markası jowilissa gibi birşeydi. İnternette arattım böyle bir marka var ise de ekmek yapma makinesi yok galiba bulamadım. O zamanlar babam makineyi babannemin taş fırında yaptığı nar gibi kızarmış fosur kabarmış köy ekmekciklerinden yapabileceği düşüncesiyle alıp eve getirmiş fakat onun istediği gibi değilde daha modern ekmekler yaptığı için ve “benim annem böyle yapıyordu” deyip olması gereken mevcut tariflere uymadan ekmeği makineye yaptırmaya çalıştığı için başarılı sayılabilecek sonuçlar alamamıştı. Dolayısı ile makine o zaman atıl duruma düşmüştü ve ben el koymuştum. Daha sonra da annemlere yazlıkta kullanabilmeleri için geri verdim.
Bir kaç senedir ha bu gün aldım ha şu gün aldım diye dolanırken kirişi kırıp bu hafta aldım. Ben görmeyeli iki kazanlıları da çıkmış piyasaya. Yeni modelinde kapaktaki pencereye silecek eklenmesini umuyordum aslında, bu sebepten çok uzun süre kafama göre makine aradım ama ne yazık ki makinelere pek çok basamak atlatsalar da küçücük cama bir silecek iliştirememişler ki seyir zevkimiz coşsun. Çocukluğumda çamaşır makinesini annem ilk kullandığında aralıksız seyrettiğim gibi bu yavru tavşanın da 3 saat başına kitlendim. Böyle tarifte yazılan her şeyi attım içinde “ta taa” şapkadan tavşan çıkar gibi makineden ekmek çıktı. Yoğurmasını, mayalandırmasını, tekrar yoğurmasını ve fosur fosur kabarıp pişmeye başlamasını izledim fakat minik cam buğulandığı için adım adım pembeleşmesini izleyemedim.
Bir de bu aletle kitapçıkta dediği gibi reçel, kek, çorba falan yapılabiliyor mu gerçekten merak ediyorum çünkü babaanne usulü ekmek yapmak istediğimizde ekmeği bile yapamadığına şahidim.
Neyse seyir zevki diyorduk, sırf aletin hamur yoğuruşunu seyretmek ve son yarım saat eve yayılan nefis ekmek kokusu için bile alınabilir, diğer yandan da fırıncılar açısından bakılırsa içimi sızlatan bir alet bu minik tavşan. Neden mi? En sarsak kadını bile, kayın valide, görümce, elti üçgeninde gayet becerikli gösterebilir, lakin biraz da kadının kırsaldan gelen suni cağrıya kulak verdimesi gibi de birşey. Fırıncıların öyle emek vererek gecelerin bir köründe kalkıp bizlere sabah için taze ekmek yetiştirmeye çalışmak gibi ulvi bir felsefesi yok tabi ki bu ev tipi makinelerin. Basit mekanizmasi, alet işler el övünür felsefesine dayanıyor. Özellikle, 1-2 yaşında çocuğu olan ve dünyadaki en büyük ve gizli hazinesi kocası olan kadınlar, durmadan bu makinayi anlatır. “Ayy dun zeytinli ekmek yaptim, eşim de pek beğendi, komşunun çocuklar da bizdelerdi yemeye doyamadılar”, “Ben sadece onu, bunu, şunu bir de bip sesinden sonra kediyi koydum, kedili ekmek yaptım, miyav deyip geçiyoruz meğer bu ses ekmek ununa ne kadar yakışiyormuş” gibi pek çok yoruma maruz kaldıktan sonra hamur yoğurma konusunda pek tembel olduğumdan ve dahası ellerim ve parmaklarım benim için halen hazırda çok değerli olduğundan (malum piyano çalıyorum) bir ekmek yapma makinesine ben de dünyanın bütün anlamlarını yüklemek için evime buyur ettim.
Şimdi biliyorum ki zaman zaman, sanki ekmek yıllardır evde pişirilmiyormuş, sadece fırıncıların göreviymiş de ben yeni keşifte bulunmuşum hissiyatına kapılıp, anneannemin yaptığı haşhaşlı çörekleri, annemin yaptığı gözlemeleri unutup, mucizevi bir adım attım edası ile sizlere her deneyimimi anlatacağım. Lakin, ekmeği yapan bu makine mantı da yapabilseydi de hamuru yoğurup, açıp, içine kıyma parçacıkları koyup, katlamasını zevkle seyrederken ben makarnaya sarımsaklı yoğurt ve salça dökerek mantı muamelesi yapmaktan vazgeçtiğimin kararını alabilseydim iyiydi.
Şimdi peki ben tek başıma bu makinenin pişirdiği koca ekmeği nasıl tüketeceğim bozulmadan? Tabii ki aslında bu cevap verilmesi gereken ilk sorulardan biri ki “pişirmeyeceğin ekmek için ne diye makine aldın?” yorumlarından beni kurtarabilsin. Buna da şöyle bir yöntem buldum. Sevgili minik tavşanım (ya aslında tavşan dediğime bakmayın kaplumbağa hızı ile yoğurup mayalıyor) 1,5 ssat sonunda “ekmeği mayaladım abla” diyerek bipledikten sonra hamuru alıyorum, tam o esna da da fırınımı 230‘C’ye getirerek içindeki ekmek taşımı* ısıtıyorum.
Hamuru 10 parçaya bölüp elim ile biraz düzleştirerek açıyorum. Taş kirlenmesin diye (malum çatlamaması için su değmemesi gerekiyor, kısaca köpük köpük yıkama imkanım yok) hamurlarımı fırın kağıdı ile taşın üstüne yerleştiriyorum ve fırını 200’C ye düşürüp pembeleşinceye kadar pişiriyorum. 10 adet sandviç ekmeğim (hem de bu sayede tam buyday unu karışımlı sağlıklı ekmeğim) hazır oluyor. (Tarifi benim yorumumla burada, tarifi aldım yer ise burada)
Kendime ekmek yapmam söz konusu olduğunda gerçekleştirdiğim eylem bu, misafir geldiğinde tabiki izin veriyorum minik tavşanıma baştan sona ekmeği kendinin yapmasına, o zamanlarda çok şikayet ediyor “yoruldum” diye, çok fazla ekmek yoğurma makinesi muamelesi yaptımışım galiba tembelliğinden pişirmeye üşeniyor.
*Ekmek/Pizza taşı: Ekmek pişirmeyi ciddi bir uğraş olarak görenlerin kullandığı bir malzemedir. 230-250 dereceye ayarlanmış fırın içinde, taş üzerinde pişirilen ekmeğin tadı ve yapısı tepsi üzerinde pişenden çok farklıdır. Fırın taşları kilden yapıldığı için ısıyı eşit dağıtır ve ekmeğin nemini emerek ekmeğinizin hem daha lezzetli hem de her yanının çıtır çıtır olmasını sağlar. Nereden buldun taşı derseniz işte şuradan; http://www.performansteknik.com/ İletişim bilgilerine girip mail attım. Kendilerinden 35x35x1,5 cm bir ekmek taşı istedim, onlar da ürün ücretini havale yapar yapmaz bana yolladılar, kargoyu da ben ödedim evet.)