Ekmek (Pita ekmeği)

Ekmek yapma makinesi hakkında o kadar konuşup da yaptığım ekmeğin tarifini vermezsem olur mu? Hele bi söyleyin bana hiç kambersiz düğün olur mu? Diğer ülkelerde elzem olarak görülmese bile Türkiye ekmeksiz bol acılı menemenin ve ekmeğin köşeleri kaşık gibi kullanılarak sıyrılamayan bir yemek tabağının hiç bir ehemmiyetinin olmadığı bir ülke değil mi?

pita ekmeği

Biz Türkler için ekmek;  arasına pek çok şey koyabildiğimiz, kutsallığına inanıp yere düşürdüğümüzde 3 kez öpüp başımıza koyduğumuz, kuru fasulye ve soğanın da yanına kesinlikle şart olan B vitamini deposu bir vazgeçilmezdir. İlk kez Mısırlılar tarafından yapılmış (ateş bulunduktan sonradır herhalde), bütün çeşitlerinin temel maddeleri un, su ve tuz olan, pişirme şekline göre lezzetti paralel evrenden gelmiş hissi yaratan ve eğer bir gün bulmaca ağzı ile konuşmak zorunda kalırsak kendisinden “nan” diye bahsetmemiz gerekecek fiziksel bir gıdadır ki az sonra okuyacaklarınızın hepsini aklınızda itina ile tutabilirseniz 3 vakte kadar kafanıza kuş pisleyecek demektir, en iyisi bu günden siz gidin piyango bileti alın.

Eskiye şöyle bir göz kırpacak olursak ekmek benim için evin altındaki bakkaldan alıp eve getirinceye kadar yarısını yediğim ekmek gıdığından kocaman ısırırdığım sıcak ve çıtır çıtır bir şeydi. O kocaman ısırığı çiğnerken hep ağzıma  küçük pullara benzeyen kenarları tırtıklı kağıt gelirdi. Hep mi kağıtlı gıdığı ısırır bir çocuk bimem ki!! Benim çocukluk anılarımı süsleyen bu pul kağıtcıklar sadece ekmeğin yapıldığı fırını gösterse de, onlara amacı dışında en güzel anlamı yükleyen ve en güzel hikayeyi yazan zannımca Elif Shafak’tır. (Şafak yazacaktım ama kendisi böyle kullanıyor) Bit Palas isimli kitabında aynı isimli apartmanda kapıcı olarak yaşayan ailenin küçük oğlu Muhammet’i anlatırken kullandığı cümleler benim için küçücük bir kağıda yüklenebilecek en derin anlamları ihtiva eder;

“Oysa okula başlayıncaya kadar korkuyla değil, sevgiyle alırdı eline ekmek dilimlerini. O zamanlar, sabahları kahvaltıya konan somunun her iki gıdığı da ona aitti. Meryem, gıdıkları oğluna uzatırken, birinden birinin üzerine yapışmış küçük kağıt parçasını ayırmayı ihmal etmezdi. Kanarları tırtıklı kağıt parçası, fırıncının kızından gelen mektuptu. Kahvaltı bitene kadar da bir kenarda bekletilirdi mektup. Ancak önüne konanları eksiksiz noksansız yediğinde, içinde yazılanları öğrenmeye hak kazanırdı Muhammet. Yerdi o da; nazlanmadan, mızmızlanmadan . Her sabah illaki bir haşlanmış yumurta bitirmek zorunda olmasına rağmen, gıkını çıkarmadan tamamlardı kahvaltısını, sırf fırıncının kızının mektubunun hatrına. Ve vakit geldiğinde, Meryem işini mümkün olduğunca ağırdan alıp oğlunun merakını katlamaktan hınzırca bir haz duyarak masayı topladıktan sonra, kendine bir çay doldurup, kelimeleri kıtlama şekeri gibi ağzında usul usul eriterek mektubu okumaya koyulurdu.

Fırıncını kızı yalnız bir çocuktu; hiç arkadaşı yoktu, ne de kardeşi. Geceleri babası ekmek pişirirken o da un çuvallarının arasında tek başına oturup, gizli gizli mektup yazardı Muhammet’e. Annesi o daha kundakta iken ölmüş, babası yeniden evlenmişti. Üvey annesi kalp yerine taş taşıdığından, eziyet üstüne eziyet ederdi el kadar yetime. Nicedir her fırsatta evden kaçıp, vaktinin çoğunu fırında, babasının yanında geçiriyordu biçare kızcağız. Mis kokulu yumuşacık ekmekler yapılırdı fırında; bir de susamlı, gevrek simitler. Meryem bunları okuyadursun, bunca bilginin 1×3 cm büyüklüğündeki o mini minnacık kağıda nasıl sığdığı sorusu Muhammet’in aklının ucundan bile geçmezdi. 0-5 yaşının evreninde ekmek kutsal, yazılı her kağıt parçası ise başlı başına bir esrardı ve her ikisinin erişilmez tılsımı, gıdığın üzerindeki mektupta buluştukça, fisunkar bir haleyle çevrelenip, ışıl ışıl parlıyordu fırıncının kızı.

Onun hakkında herşeyi bilmek isterdi muhammet: fırının neye benzediğini, orada neler yaptığını, bütün yaşıtları erkenden yatmak zorundayken onun gündüzleri uyuyup, geceleri ayakta olmayı sevip sevmediğini, oynadığı oyunları, en çok da güzel olup olmadığını… “suda açan nilüfer çiçeği gibi sarı ve nazlı” diye tarif ederdi Meryem kızı. Upuzundu saçları. İki yanından iki sarı örük sallanırdı beline kadar.

Fırıncının kızı upuzun yazardı bunları, Meryem tane tane okurdu, zaman ağır aksak akardı. Ne varki bu süt liman masumiyet, sonbaharda, Muhammet’in semtin tek ilkokulunun 1-G sınıfına kaydolmasıyla, hoyratça parçalanmıştı. Önce saçları kesilmişti. Artık kimse onu kız çocuğuna benzetmiyordu. Sonra kahvaltılar kısalmıştı. Ve beş ay bir hafta sonra bugün artık kendi mektuplarını kendisi okuyabiliyordu. Okuyabiliyordu okumasına da, harflerin dilini çözüp bunca zamandır fırıncının kızından geldiğini sandığı ufacık kağıtların, her ekmeğin çıkarıldığı fırının etiketi olduğunu anladığı günden beri ne okunacak bir mektup kalmıştı ortada, ne de hasretle beklenecek o peripeyker sevgili. Okumayı öğrenmek, ebediyen yitirmek demekti yazının gizemini.”

Muhammet için mektupların zarfı olan ekmeğin gıdığındaki kağıtları ısırıp çiğneyerek ben zaten fırıncının oğlunun bana yazdığı aşk mektuplarını baştan yemiş olduğum için ekmek mutlu anılarımda balık maceralarında kefal için hazırlanan kıbrıs oltasının tamamlayıcısıydı. Taze bir ekmeğin dış yüzeyinden başlanarak alınan parçalar hamur kısmı dışarda kalması suretile iğnelere dolanır ( tercihen 15+ iğne ), daha sonra bir kulaç arkasında mantar veya köpük yer alarak şamandıra vazifesini üstlenir ve ekmeğin su yüzeyinde kalmasına da yardımcı olurdu. (Bu kısacık detay sadece serbest çağrışım yüzünden, çocukluğum sahillerde boyunda olmasa da balık oltalarının hemen kıyısında geçti.)

Oysa ekmeklerin üzerinde hangi fırının ürünü olduğunu belirten küçük kağıtçıklar icad edilmeden önce, Hristiyan fırıncılar ekmeklerine teslis inancına atfen üç çizik atarlarmış ki, böylece ekmek hangi fırının belli olurmuş. Bunun üzerine Müslümanlarda Allahın tekliğine binaen tek çizik atmaya başlamışlar ve bu gelenek küçük kağıtlar kullanılmaya başlandıktan sonra da babadan oğula devam etmiş gelmiş.

Ben öyle üzerine havalı bir hareket ile tek çizik atarak yapabileceğimiz bir ekmek tarifi veremeyeceğim maalesef. Lakin tarifini vereceğim ekmeği buz dolabına atıp normal beyaz ekmek yokluğunda fırında ısıtıp yemeğe kolaylıkla banabileceğinizi iddia ediyorum!!

Benim sandviç hazırlamak için kullandığım, Türk kültüründeki bazlamanın yandan yemişi, pizza kelimesi ile kökteş, meşur Yunan ekmeği pita tarifinden bahsetmeden önce yukarıda yazdığım onca laf salatasına rağmen “sadece Boşnakların değil aynı zamanda Arnavutların ve de Arnavutluk muhacirlerinin de yaptığı tadından yenmeyen kimi zaman kıymalı kimi zaman peynirli bir börek çeşidinin de adıdır pita” cümlesini söylemezsem kesin çatlarım. Sabrınız kaldıysa malzemeleri sayıyorum;

Malzemeler;

10 gr yaş maya (1 küp yaş mayayı 4’e bölüyoruz) (16 kcal)

1 çay kaşığı şeker (20 gr 80 kcal)

İstediğiniz kadar tuz

1 yumurta (80 kcal)

Yarım çay bardağı süt (50 ml 35 kcal)

1 çorba kaşığı  yoğurt (45 gr yoğurt 35 kcal)

Yarım çay bardağı sıcak su

320 gr beyaz un (1180 kcal)

100 gr tam bugday unu (361 kcal)

Yaş mayayı, şekeri sütün içine atıp iyice karıştırıyoruz. Üzerine yarım çay bardağı sıcak suyumuzu ekleyip iyice karışmasını sağlıyoruz. Bu karışım birazcık kabarsın diye bır kenarda bırakıyoruz. Yumurtayı çırpıyoruz, içine 1 kaşık yoğurdumuzu ekliyoruz az daha çırpıyoruz. Bu sıvılarımızı ekmek makinemzin haznesine ilk olarak koyuyoruz. Bu kadar çırtptıktan sonra hamuru elimizde yoğursak da olur, bir tek un eklemek ve yoğurmak kaldı. Sıvıların üzerine önce beyaz unumuzu daha sonra tam buğday unumuzu eleyerek ekliyoruz. Makinemizin kapağını kapatıp, hamur yoğurma programına ayarlayıp çalıştırmaya başlıyoruz. Biz bu esnada ister yürüyüşe çıkalım, ister keyif yapalım ne istersek onu yapabiliyoruz. Son 15 dakika kala makinemizin işinin bitmesine fırınımızı 230-250 dereceye ayarlatıp içindeki taşımızla birlikte 30 dakika ısıtıyoruz.

pita ekmeği

Makine işini bitirip bipleyince alıyoruz içinden hamuru unlu bir zemine, hamurdan yumruk kadar parçalar kopartıp unladığımız elimizle yuvarlak açıyoruz birazcık (ben ortalama 10 parça elde ettim). Bunları fırına yerleştirip 40 dakika kadar 200’C ‘de pişiriyoruz.

pita ekmeği

Toplam 1787 kcal. 10 adet olduğu için  her biri yaklaşık 180 kcal.

Afiyet olsun.

Bu yazı Genel, Ham hum kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir