Şimdi kimdir, nedir bu Nemrut?
Daha portakal bahçelerinde hopbidi hopbidi gezinen bir çocuk iken burnuna bir şey (yılan, çıyan, sivrisinek, kelebek, vb.) kaçmış zavallının ve sinüs boşluğunda büyüyen bu şey yüzünden ergenlikle birlikte korkunç ızdıraplar çekmesinin yanında dünyevi sınırların üstünde çirkin olmuş bu gariban. Adı sanı bilinmeyen tarih kitaplarına bakıncaya kadar “Ayol şuncağız sübyan ne kadar çirkin olabilir?” diye sorup duruyordum. Meğersem Nemrut’un kafası anormal bir şekilde büyümüş, cadılar bayramında oyulan en büyük bal kabağının yanında bu kafa ebatı, vız gelip, bile tırıs gidermiş. Babası çirkinliğine dayanamayıp öldürmeye kalkmış bu zavallıcağı da, annesi yalvara yalvara bir çobana bıraktırmış. Çoban bakmış ki iğrenç koca kafa bir, yaratık var karşısında (aynen benim Lale’nin kedisi gibi), “kuzularım koyunlarım düşük yapar bunu görünce aman görmesinler” demiş, dağ başına bırakıvermiş.
Buraya kadar hikaye seni sardıysa yavrum, hazır ol soru geliyor; Peki o zaman bu kadar zavvallı bir bebeye ne diye Nemrut denmiş ki, adı bari sevimli olaymış değil mi? İşte tam burada görüşler ikiye ayrılıyor, kimi diyor ki dağın adı Nemrud’muş, kaya kovuğundan doğmuş gibi, oradan almış ismini, kimi der ki bir kaplan bulmuş bunu dağda, kaplanın adı Nemrut’muş o büyütmüş de adını almış, ama Nemrut’un hükümdar olması ile herkesin fikir birliğine vardığı bir nokta var ki zalimlerden zalim, gaddarlardan gaddar bir hükümdar olmuş. Günümüz liderine bakınca bir dejavu yaşadım sanki, reankarnasyon hakkaten var mı lan yoksa?
Yaş kemale erince hükümdarlık yetmemiş bu bey baba hafiften uçmaya başlamış “tanrı oldum ben” diye diye emirler yağdırmış sağa sola. Bak şimdi bu da tanıdık geldi, lan yoksa?
Aradaki gaddarlıkları atlıyorum, canınız çok şiddet içerikli şeyle okumak istediyse Taksim 2013 Gezi Park Eylemleri’ni de okusanız bence tatmin edecektir sizleri.
Nemrut, sinüs boşluğundaki şeyden kaynaklı baş ağrısı, kaşıntı vs. krizleri başladığı zaman, ancak kafasını duvarlara vurarak rahatlayabilmekteymiş. İki köle tutmuş kendine, krizi geldiğinde bunlardan yardım alıyormuş, bilmem kaşıyorlarmış, bilmem dövüyorlarmış kriz ile nasıl baş ettiklerinin detayı da yok tabii ki, bu hikayede hiç bir şeyin kesinliğinin olmadığı gibi…
Sonuç olarak bizim Nemrut’un kafası patlamış deyyollar!! Kimisi köleler kafasını patlatmış, kimisi Mahsun Kırmızıgül’ün kızına şarkılar okuduğunu duyup kafasını duvara vura vura kendisi patlatmış diyor ama tabii ki burası da muamma.
Bir de bu tanrı hükümdarin Hz. İbrahimle bir husumeti varmış ki bazı kaynaklara göre de zaten bu sivrisinek vs. mevzu Hz. İbrahim’in dileğiyle olmuş. Efsanelerde Hz. İbrahim’i ateşe attıran kişi olarak da geçmekte bu zalim. Oysa başka başka yerlerde yazan bilgilere göre kalıntıları Nemrut Dağında bulunan Nemrut Krallığı’nda, Nemrut isminde bir kral bulunmaz (unutmayın buları soracağım sonra) ve Krallığın isim dışında Nemrutla bir ilgisi yoktur. Ayrıca Nemrut Krallığı’nın kuruluş tarihi tek tanrılı dinlerin atası ve m.ö 2000 li yıllarda yaşadığından bahsedilen Hz. İbrahim Peygamberden yaklaşık 1000 yıl sonradır ki belli ki efsaneleri yazanların da kafası biraz karışıkmış galiba…
Buraya kadar siz sabrınız tükenir gibi olsa da inatla okudunuz, ben ise lafi nereye bağlayacağımı bilemeden yazdım yuvarlandım ama esasında konumuzun Kral Nemrut ile hiçbir alakası yok. Neden mi? Aaaa , az önce dedik ya “Nemrut Krallığında, Nemrut isminde bir kral bulunmaz”. Dolayısı ile Nemrut Krallığı olarak bilinen ve o kocaman taş heykellerin iki bin küsür metre rakımlı dağın tepesine yaptıran kralla ile Kral Nemrut’un da sadece serbest çağrışım usulü yakınlığı var. Oysa bence ancak çocukluğu acılar içinde geçen geçen gaddar Kral Nemrut kadar zalim biri kölelerine eziyet edip taşları oraya kadar taşıtıp bide üst üste koydurarak heykel yaptırabilirdi. Bu “çocukluğu acılar içinde geçenlerin büyüdüğünde etrafına eziyet etme” ritüeline gelince bu da yaşadığım şehrin belediyecilik anlayışından tanıdık geldi sanki (belediyenin önündeki fıskıyeyi kim kırdı) lan yoksa?
Geyiği boynuzları ile birlikte ormanda otlamaya bırakıp aşağıdaki fotoğrafa biraz daha sorgulayarak bakıp aklımıza gelen soruları cevaplamaya başlıyalım.
1-Bu heykellerin sırtını dayadığı kırma taşlardan oluşan tepecik acaba heykelleri rüzgara, fırtınaya karşı korumak için yapılmış olabilir mi? (ben böyle düşünmüştüm)
2-Heykellerin kafasız olması acaba yöneticilere bir gönderme mi?
3-Hani güneş batarken fotoğraflayacaktık, bu yağmur bulutları da nerden çıktı, güneş nerde?
İlk giren ilk çıkar yönetim anlayışını (hayır iktisatçı değilim) benimseyerek ilk sorudan itibaren hem o güzide heykellerin efsanesinden, hem de hiç okumadan araştırmadan gittiğim için o heykeller ilk karşılaşmamdan kaynaklanan safça sorduğum sorulardan bahsedeceğim.
1- O heykellerin arkasında gördüğümüz 60 metre yükseklikte olan okey taşı büyüklüğünde kırma taşlardan yapılan tepecik tabii ki kültüre sanata tarihe çok çok saygı duyup ellerine ne var ne yoksa arkelojiyi korumak için sarf eden devlet büyüklerimiz tarafından yaptırılmamış ki buna da kimse şaşırmayacaktır sanırım. Ben gerçekten safım sanırım çünkü onlar tam olarak Anadolu’da bulunan en büyük üç tümülüsden biri olan “Antiokhos Tümülüsü”ymüş. Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp demiş atalarımız, azimle çalıştım öğrendim ve öğrendiklerimi anlatıyorum;
Antiokhos Tümülüsü: Yakın Doğu tarihinin tuhaf amcalarından biri olan Kommagene Kralı I. Antiokhos, Nemrut Dağı zirvesi üzerine, benim süper okey taşı olur bunlardan diye iddia ettiğim kırma taşlardan oluşan, orjinali 55 metreden büyük iken günümüzde 50 metreye kadar inmiş 150 metre çapında yığma bir mezar tepesi (tümülüs) yaptırmış.
Güzelliklerine, biçimlerine bakın hele tam okey taşı boyutunda değiller mi?
Neyse konumuza dönelim, bu sonradan yapılma tepenin doğusunda ayrı bir grup, batısında ayrı bir grup olmak üzere 9 metre tanrı heykelleri mevcut ki teraslarda en uçta da kendi heykeli var. Heykelleri sırasıyla yazacak olursak her iki terasta da;
1-)Tanrı Kral Antiokhos I’in kendisi,
2-)Ülkenin Ana Tanrıçası (Argande) Kommagene
3-) Tam ortada baştanrı Zeus-Oromasdes,
4-)Apollon-Mithras
5-) En sağda Herakles-Artagnes yer almaktadır.
Taştan tanrıların sıraları bir aslan ve kartal ile başlayıp aynı düzen ile son buluyor. İşte bu yığma kesme taşlardan yapılan tümülüsün mezar odasına da, taşların çökerek girişi sürekli kapatmasından dolayı girilememekteymiş. Bu tümülüsün batı terasında bulunan horoskop da dünyanın en eski horoskopu imiş.
Sıra geldi “2-Neden bu koca heykellerin başları onlerinde dizili?” sorusunun cevabına;
Yapılan ilk kazı çalışmalarında sadece tek dişi olan ülkenin Ana Tanrıçası (Argande) Kommagene’nin başı yerli yerindeymiş ama o da zaten yağmacılar ve define arayıcılar tarafından kırılmış. Diğer heykellerinde başı olmadığı sanılmış, fakat yığma taşları altı incelendiğinde başlar bulunmuş ve bu koca heykellerin önlerine koyulup sergilenmeye başlanmıştır.
Herkes gibi sıcak yaz günlerini değil de benim gibi mayıs ayının 3. Çeyreği çıkmayı tercih ederseniz bu 2150 metre rakımlı milli parka, gerek Adıyaman kahta üzerinden gerekse Malatya üzerinden (bu yol daha kısa) ulaşabilirsiniz. Ve tabii ki yaz daha gelmemiş olduğundan o kadar yükseklere yağmur da yağar, rüzgardan g.tünde donar. Herhangi bir yerim donmadan kurtardım ben çok sükür lakin fotoğraf makinem ıslanmayayıdı iyiydi. İşte bu da 3. Sorumun cevabıdır…
Nemrut dağındaki isminden muammaya sürükleyen heykelleri gidin gezin ve görün, pek çok şeyi sadece okuma ile değil de, önce okuyup sonra yerinde gezip görünce insan daha bir doyuyor kültürüne, geçmişine, iliklerine kadar. Sadece o kadar da değil 1956 yılında Ara GÜLER’in fotoğraflaması ile uluslar arası boyutta insanların gözüne batan bu heykellerin bulunduğu Nemrut Dağı, milli park olarak ilan edilmiş ve Nemrut Dağı Milli Parkı, 1987 yılında UNESCO dünya kültür mirası listesi’ne katılmıştır.
Buraya kadar ciddi ciddi yazmaya ancak dayanabildim, bundan sonrasi Mahsun Abinin yorumuyla sizin için gelsin, çok üst üste dinlemeyin mazallah kendinizi camdan atıverirsiniz…
sguzel site.. 🙂 sorulara bittim ama.. yani.. o kadar gezen biri.. sorulari elestirmeden gecemeyecegim.. musadenizle, dayanamadim..
Peki o zaman bu kadar zavvallı bir bebeye ne diye Nemrut…?
Nemrut o zaman siradan bir isimmis.. cirkinlikle dagla ilgisi yok, kendi asiri unlenince, hem cikrinligi, hem gaddarligi, hem de dag, adi ile bagdastirilmis yillar boyu.. nemrut kelimesi bu kavramlari anlatmak icin ornek verilmis hep, ve isim sifata donusmus..
heykeller neden onune dizilmis?
🙂 binlerce yillik bir yapinin bugune kadar ayni kaldigini dusunurek uzerinden dusunce yurutmeye calismak ve otesi tas yigini bir tepeyi ruzgardan korumak icin onune tas heykeller koyma fikrine gercekten diyorum ki.. 🙂 yukarida oksijen seviyesi azaliyor sanirim.. 🙂 pardon..
Uzun süren ve içimi kemiren bir gizemden beni gerçeği söyleyerek çıkardığınız, tam şu an bir aydınlanma yaşamama imkan verdiğiniz için çok teşekkür ederim ve haklısınız oksijen seviyesinden kaynaklı algı problemi yaşamış olabilirim. Ama sanırım bu oksijen dengesizliği irtifa farkından değil de o dönemde ülkece maruz kaldığımız ve parkta bahçede soluduğumuz gaz yoğunluğundan olmalı 🙂
Geri izleme: nemrut dagi hikayesi | bruinrow