Malzemeler:
*2 adet gözü olan safça bir insan *Büzülebilecek esnekliğe sahip 1 adet ağız *Gözyaşı ile eş zamanlı salgılanan vucut sıvılarını geri çekmeye yarayacak bir burun, yoksa veya yeterli gelmiyorsa silmeye yarayacak bir kol (peçete, mendil de olur) *Gözyaşı ile eş zamanlı salgılanan tükürükleri yutmaya yardımcı olabilecek nitelikte 1 adet dil *Hırslandıkça sıkılacak bir tutam diş *Bütün bunlardan gelecek verileri değerlendirip göz yaşı kanallarının vanasının ikinci bir emre kadar sınırsız açabilecek 1 beyin *Kulağa gerek yokYukarıdaki resime ağlayan kek tarifleri arasındaki farklılıkları internette bir araştırıp bakayım diye yola çıktığımda ulaştım ve bu resme baka baka tarifini yazasam ancak böyle yazılır diye düşündüm.
Ağır sadistlik etkisi altında konmuş bir isim ile servis edilen bu keke nasıl bir tarif verebilirdim ki? Ben ağlayan insan görsem dayanamam gözlerim dolar hele ki ağlayan bir kek!!! Kek konusunda ne kadar duygusal olduğumu tahmin edemiyor olabilirsiniz fakat bu isim beni kendi içimde çatışmaya iten nitelikte. Çatalı dokundursam hücrelerinden çikolata göz yaşı misali süzülecek, kıymam ki ben buna. Biliyorum az sonra hunharca yemeye başlayacağım. Kötü niyetini gizleyerek tek başına ağlayan bir kızın yanına onu teselli etme bahanesi ile giden bir playboy gibi hissediyorum kendimi bu keke elimi uzatırken. Yoksa öyle miyim, Allah’ım Yarabbim çelişkiler içindeyim! En doymuş anımda, en mıy mıy halimde, hastayken, sapasağlamken, zayıfken, tombikken, akşam, sabah, sıcakta, soğukta hayır diyemeyeceğim yegane yiyeceğe karşı irademi sınamanın anlamı ne! Kendisiyle tanışmama vesile olan elektrikli fırını icat eden, hatta önce elektriği icat eden Eski Yunanlılara daha sonra ateşin bulunması ile yere ateş yakarak fırını icat eden eski insanlara teşekkürlerimi iletmeyi borç biliyorum.
Nesilden nesile geçerek günümüze kadar değişmeden gelmiş olan biyolojik bir silah bu kakaolu göz yaşı cephaneliği. Savunması kalmamış, çaresiz durumdaki kakaolu keklerin kullanmaya tereddüt etmedikleri bu güçlü silah, özellikle biz bayanlara karşı uygulandığında çok tehlikeli olabilmekte. Bahsi geçen “çok fonksiyonlu komplike silah” tatlı krizindeki kadın bünyesini çok kolay etkisi altına alıp, insanın irade sistemlerini sekteye uğratırken, bilinç altına suçluluk duygusu tohumlarını da “Pisboğazsın sen!, pisboğazsın sen!” diye bağıra bağıra ekiveriyor. Bu çikolata soslu silahın kullanımı sonucunda, çikolatanın kadınlara kısa bir süre için istediğini yaptırabildiği, savundukları sağlıklı yaşam, detoks, düzenli beslenme fikirlerinden vazgeçirebildiği ve onları suçlu durumuna düşürebildiği, gözlemlediğim kısa vadeli sonuçları arasındadır. Çok ve sık karşılaşıldığında ise bu tarz gözü yaşlı kekler, çeşitli yeme bozukluklarına, tabaktaki keklerin sizi işaret edip gülerek “ye beni, ye beni” diye dans ettiği şizofrenik durumlara, “hayır teslim olmayacağım” diye inat ederseniz de depresyona ve çok uç durumlarda da hepsini bir oturuşta yiyerek ağlayan kek katliamına “koca bir tepsi boyutu” kazandırabileceğinize dikkat edilmelidir. Henüz kesin çözümlü bir savunma mekanizması geliştirilememiş olan biz kadınlar bu silaha karşı, eğer gururumuza yedirebiliyorlarsak tabağın karşısına geçip biz de ağlayalım. Ağlayan insanı karşısında gören kekin halimize bakıp şaşırıp gülmeye başlayacağını savunmaktayım. Bu savunma taktiğinde, zira yiyemediğimiz için ağlıyormuşuz algısı yaratsak da yine de yiğitliğe laf getirtmemek için “yok ağlamıyorum, sadece gözüme bir şey kaçtı” diyebiliriz ve bunu sadece kamuya kapalı alanlarda denersek daha mantıklıca olacaktır.
Lakin şu an gözümün içine çakmak çakmak bakan karşımdaki kek için de yemekten başka yapabileceğim bir şey yok ki artık, yemezsem arkamdan ağlamaya devam edecek gibi duruyor tabakta!! Çatalımı batıracağım ve onun göz pınarlarından süzülen yaşlar tabağa doğru akarken ben çatalı ağzıma doğru yaklaştıracağım. Çataldaki keki alıp ilk diş darbesini vurduğum anda bütün hücrelerimden dokularıma endorfin yayılmaya başlayacak. O andan itibaren vay o zavallı kek tabakta ağlıyor muymuş, vay ağzımdaki lokma çığlık çığılığa bağırıyor muymuş hiç bir şey umrumda olmayacak. Boşa değil vücudumuzun salgıladığı doğal morfin derler endorfin için. Olması gereken ölçülerde salgılandığında eh işte, Allah standarttan ayırmasın modunda yaşarız bu nane ile. Dopingli bir salgılama esnasında mutluluktan ne tür şapşallıklar yapacağımızı şaşırırız, aşık maşuk oluruz…
Oysa “tadına bakıyım de eksik şekeri falan kalmışsa koyarım” ayağına kalıba dökmeden önce parmakladım bir miktar, hatta “itiraf ediyorum” kek kalıbına dökerken sinsice kapta normalde kalacağından fazla bıraktım ki gönül rahatlığıyla yalayım diye. Yoksa? Yoksa tam o zaman mı aşık oldum ben bu gözü yaşlı güzele? Sonuçta aşk da biyokimyasal olarak, fazla miktarda çikolata yemek gibi bir şey değil mi? Şimdi ben içimden geldiği gibi davranıp karşımdaki tabağın dibindeki, fırın sıcağına dayanamayıp sıvı halden katı hale geçişini, çocucukluktan çıkıp serpilip güzelleşen genç kızı izler gibi adım adım izlediğim lokmacığa, lokmacığın üzerinden damlayan çikolata sosuna bakarak Bedri Rahmi EYÜPOĞLU misali;
“Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın”desem çok mu olur yani?
Önümdeki tabağın dibini parlatıncaya kadar tarifini bile veremeyeceğim kıskançlığımdan, zira şu an dilimle damağımın arasında kreması akışmaya devam eden minik bir kek lokması vasıtasıyla tariflerini paylaşmayan ruh hastası ev kadınları ile empati kuruyor gibiyim. Bu lezzete benden başkası ulaşmamalı!!!!
Kendimi pasta malzemesi reklamlarındaki kız gibi hissediyorum.
“Krema neden bu kadar güzel kokar?”
“Kek nasıl böyle kabarır?”
“Ben böyle güzel pasta yapmayı nereden öğrendim?”
“Bol miktarda süt ile ıslatılmış kakaolu kek üzerine beyaz krema, onun da üzerine çikolatalı sos. Allahım, ben böyle kek yapmayı nerden öğrendim? Hı, nereden?”
O zaman tarifini vereyim de sizde deneyin bir bakın;
Malzemeler;
Malzemeler
5 adet yumurta (400 kcal)
1 çay fincanı toz şeker (100 gr 400 kcal)
4 dolu dolu yemek kaşığı un (180 gr 663 kcal)
3 yemek kaşığı kakao (25 gr civarı 80 kcal)
2 paket kabartma tozu
2 paket vanilya
Üzeri için;
1,5 bardak süt (pişmiş keki ıslatmak için) (195 kcal)
1 bardak süt+1 paket kremşanti (2 poşeti de kullanacağız) (150 gr kremşanti 270 kcal+130 kcal süt)
1 bardak süt+1 bardak su+1 paket çikolata sosu (130 kcal süt+ 128 gr sos 370 kcal)
Önce gidip fırını 180 dereceye ayarlıyoruz.
Sonra dolaptan güzel bir plastik kase bulup şekeri koyuyoruz. Mikser ile çırpacağımız için baş rolü, plastik ya da fantezi yapmak isterseniz cam kaseye veriyoruz. Çizilmesin diye emaye, aliminyum, bakır kase kullanmıyoruz yani. Şekerin ortasına sevgi dolu sözler söyleyerek yumurtalarımızı kırıyoruz. Sevgi dolu sözler çok önemli çünkü yumurtalarımız nazlanıp köşelerine yakın yerlerden kırılmamalı. Ortasından düzgün kıramazsak içine kabuk düşüverir, yiyenlerin ağzından beceriksizliğimize ithafen söylenecek “senin elinden kabuklu yumurta yenmez” cümlesini işitmeye gerek yok. Yumurta kasedeki şekerden yapılmış kumsalda keyifli keyifli yata dursun, mikserle göbeğinden söyle bir dürtüp “kalk oyna oturmaya mı geldik” diyerek bir güzel köpürtüyoruz. Sonra sırasıya kakao, vanilya ekliyoruz kaseye. Neden bu sırayla ekliyoruz? Tamamen rasgele, çırparken görmek istediğiniz şey ne ise öyle ekleyin sizde. Kakaoya dikkat, pöf diye koyarsak mikserin girdabında savrulan kahvengi tozlar vasıtasıyla ile “Burnuna kakao kaçtığı için hapşıran Arap Bacı” olmamız gayet de olası. En son unu ve vanilyayı ekleyip tekrar mikserle karıştırıyoruz. Lütfen dikkat unu ve kabartma tozunu da elemeden lök diye koymuyoruz. Zira unu neye koyarsak koyalım önce elememiz gerekir.
Şimdi mikseri kapatıp hazır hale gelen hamura parmağımızı sokuyoruz ve tadına bakıyoruz, herşey tam olmuş mu? Tamamsa mikseri ortadan kaldırmıyoruz, lakin karıştırma aparatlarını yıkayıp temizliyoruz çünkü az sonra krem şantiyi çırpacağız. Eğer plastik kase kullandıysak kek hamurumuzu yağlanmış borcama döküyoruz. Yok eğer inat edip cam çırpma kasesi kullandıysak şu anda ki adım biraz kas gücü istiyor dolayısıyla gidip babamızı/kardeşimizi/bakkal amcayı falan çağırıyoruz ki kaseyi kaldırıp borcama dökebilsin. Niye kendiniz uğraşacaksınız allasen?
Kek kalıbı kullanan, kalıba dök(tür)ebilir, ben görüldüğü üzere borcam kullandım. Elimize sıvı yağlı fırçamızı alıp;
Bu tarifte aşkımı anlattım sana, Ağlama güzelim üzülmem buna, Alıştım yıllardır ben göz yaşlarına, Bir kek dileğim var pofidik ol yeter…şarkısnı söyleyerek tepsiyi iyice yağlıyoruz ve fırına yolluyoruz.
Ben ne kadar pişirdim derseniz, hiç bir fikrim yok ama 35 dakikadan çok değildi herhalde, ben genelde göz kararı anlıyorum, siz de kekinizin gözünün içine bakarak, olduğunu düşünüyorsanız, karnına bıçağı saplayın, bu canice hareket karşısında çığlık sesi duymadıysanız ve bıçağa bulaşan bir şey yok ise kek olmuş demektir. Fırından çıkardığınızda bir miktar çökecektir endişelenmeyin.
Fırından çıkarır çıkarmaz dilimliyoruz. Üzerine 1,5 su bardağı sütü itina ile döküyoruz, o da zaten hüp diye emiyor. O ıslaklığının tadını çıkarırken biz kremşantinin her iki poşetini 1 bardak süt ile çırpıyoruz. Hazır olunca henüz soğumamış kekimizin üzerine yayıyoruz.
Onlar birlikteliğin tadını çıkara dursun biz çikolata sosumuzu 1 bardak süt ve 1 bardak su ile pişiriyoruz. Kekimizin soğuduğuna kanaat getirdiysek ya da servis yapacaksak çikolata sosumuzu üzerine döküyoruz. Yok ben çok ağlatacağım, göz yaşı manyağı yapacağım ve zaten beklemeye de sabrım yok derseniz çikolata sosunu sıcak sıcak kremşantili keke dökebilirsiniz. O zaman aynen benim kekim gibi ebruli görüntü elde edeceksiniz.
İçinde toplamda 1 litreye yakın süt var, çocuklara falan da yedirin, boyları uzasın benim gibi kısa kalmasınlar, afiyet bal şeker olsun…
Toplam 2638 kcal, 9 dilimin her biri 294 kcal.