Bu baygın sıcaklarda karides deniz ürünleri de nereden çıktı değil mi? Öyle işte bunca ara verince kışın yazıp biriktirip sitede yayımlamaya hazırladığım bütün ıvır zıvırı hele ki şu 4 günlük bayram tatilinde göbeğimi kaşıya kaşıya yatarken “kalk kız biraz da çalış” diyerek eklemeye karar verdim. Yattığımı kendim itiraf ettim ama benim yatışımda zihnim uyanık olduğu sürece keçeydi kumaştı durmadan uğraştığımı artık biliyordunuzdur. Keçe mi dedim? Dur bakıyım, Vallahi demişim, aa süpriz olacaktı, niye tutamıyorum çenemi ben yaaa!!!
Neyse Vejeteryan tarafım dile gelip “hiçbir hayvan yenmemeli!!” diye böğürse de bu karidesin temizlenmiş, hatta temizlenip dondurulmuş olanlarının gözleri çipil çipil sizlere bizlere bakmıyor ya süper lezzetli bir eklem bacaklı olduğunu düşünüyorum. Hele ki 3-5 deniz canlısı göreceğiz diye kilolarca ağırlığındaki tüpü sırtımıza alıp, 17’C lerde anamız kartopu oynamaya gönderirken kalın kalın giydirdiği gibi 5mm neopreni giyip başlığı takıp kollarınızı bile kapatamaz vaziyette tekneden suya adım atıp 42 metrelere kadar insem de hala daha denizden babam çıksa yerim mantığındayım. Havar komşular, havar ben niye böyle obur bir canlıyım!!!
Bu günkü tarifimiz Fethiye’ye dalışa gittiğimiz hafta sonu Mermaid Diving Club’ın teknesindeki çok değerli arkadaşımız Ahmet Bey’den. Dalış aralarında sadece bizler ile tatlı tatlı sohbet etmekle kalmadı dahası bu enfes tarifi de paylaşıp her pişirdiğimizde onu anacağımız ayrı bir lezzeti damaklarımızda bıraktı.
Daha önce karidesten, böcekten çok çok basettim sanırım, “niye sanırım?” çünkü dönüp okumaya üşeniyorum önceki yazdıklarımı ama sanki hatırlar gibiyim karidesli enginar vs. gibi tarifler de vermiştim, o zaman değişiklik yapıp bu yemeğin gırgır kısmında biraz su altı maceralarımdan bahsedeyim.
Piyanom ile tanıştığım şubat ayının devamındaki yaza denk gelen bir tarihde kulakları çılasın bir ablam, ki o zamanlar beni anladığını düşündüğüm tek insan, Necla Abla ile atıldım bu serüvene. Hayatın yaşamaya değer olmadığını her geçen gün iliklerimde daha derinlemesine hissetmeye başladığım anlarda “dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştirmelisin” dedi ve beni yaz boyu gide gele otobüs yolculuklarından tiksinmeme neden olan Kaş’da sonsuz mavilikteki yerçekimsiz ortamda tek tutunacak dalım olan dalış hocamın kucağına attı. Bilmem ¾ ü denizlerle çevrili dünyamın geriye kalanı ile yetinmemek için, bilmem hocama hayatımı teslim etmenin sihrine aldandığım için ya da belkide sadece yanımda benden daha iyi ve daha çok şey bilen birinin varlığını senelerdir çokça özlediğim için büyük bir aşk ile sarıldım bu gözleri Cezair menekşesi dünyaya. Su altının kaybolan rekleri ile bende uyandırdığı ilk çağrışım bu şarkı…
Küllenmiyor şu yangının büyüyor hay aksi
Gözlerin cezayir menekşesi…
Sonra 1 yıldız dalıcı kursu, sonra üzerinden boktan geçen 1 sene, “boktan mı dedim? aa ne ayıp” sonra Ankara’nın göbeğinde bulduğum tatlışko Erhan Hocam ve BADİM (Başkent İlk Yardım Dalış Kulübü) ekibi ile Türkiye kıyıları kazan biz kepçe dolanıp durur olduk. Su içinde olmak o kadar gerçek, o kadar bilindik geldi ki bana, zaman zaman önceki yaşantımda ördek olduğumu iddia etmeme kimse şaşırmaz oldu.
Zamanında olta sallayıp babamla hunharca avlamaya çalıştığım koca koca balıklar artık fotoğraf çekerken konu mankenim olmaya başladı, iki kilo domates alıp eve taşımaya üşenirken, BC ve hava tüpünün sırtımdaki ağırlığı zerre umrumda olmamaya başladı ve dalışa yeni başlıyan insanları mahallenin tonton teyzesi kıvamında “aman da bizim çocuklar” diye sever hale geldim.
Buralarda hiç bahsetmemiş olduğumu farkedince hiç de mantıklı bişey yapmadığımı anlayıp, iyisi mi yaz boyu yemek tariflerime ucundan kıyısından su altı maceralarımı, olmadı çalkantılı teknedeki kusma maceralarımı anlatayım dedim. Bu sebeptendir ki hamamböceğinin su altı versiyonu saydığım karidesi, çünkü bence o antenleri ve bacakları ile çok çirkin, tarifin içinde ama malzeme olarak anlatırken, beni bu cezair menekşesi ile güvenle buluşturan Subaqua Diving Center ile Serdar Hocayı, Ankara’nın en saygın dalış merkezi olan BADİM ile Erhan Hocamı, Kaş Barakuda Diving Center ile Hasan Kaptanı, 30 Ağustos dalışında 17’Clik suda dalış dönüşü tekneye çıkarken dalgalardan tam tur attığım takla sonrası beni platforma çıkacak gücüm olduğuna ikna edip hayatımı kurtaran Blackfish Dive ile Levent Hoca’dan, Dolphin Scuba team ile kaybolan maskemi daha sonraki dalış turlarında eli ile koymuş gibi bulan ama benim gidip alamadığım Kamil Kaptan’dan, Mermaid Diving Club’dan Faik Hoca’dan aslında yemek tarifi olması gereken yazının içinde bahsetmeden duramıyorum. Bu maceralardan daha nicesi çıkacak belki karşıma, o zaman da onları daha detaylı anlatırım, birlikte güleriz. Yaşarken korkutsa da insanı olayının içinden sıyrıldığımızda gülerek konuştuğumuz maceralar kalıyor her dalış turunda bizlere. Neoplen elbiseyi küçük giyip hipoksi (beden dokularında oksijen oranının azalması) geçiren mi dersin, mağraya gireceğim diye su altındaki karanlık bir kovukta sıkışıp kalan mı dersin (ki bu iki durum da aynı kişinin başına geldi, Nejat hepimiz seni çok seviyoruz) pek çok macera var ki yazmakla bitmez. O halde detayları öbür yazılara bırakıp (belki arada Tüplü dalış hakkında tecrübelerimi de paylaşırım sizlerle) tarif amaçlı gırgırıma baştan dönüyorum.
Şimdi bu karides eğer sonsuz mavilikte değilde karada yaşasaydı, mesela gecenin bi körü tuvalate gitmek için kalkıp ışığı yaktığımda koridorda karşıma çıksaydı üzerine terlik fırlatıp çığlığı basacak olmama rağmen o çirkin eklem bacaklarından temizlendiğinde grimsi minik minik kurtcuklar gibi görünüyor ya, ha işte o da bence miğde bulandırıcı. Sonra bu kurtcukların sırtını açıp bağırsağını çıkartıp (kesinlikle bunun böyle temizlenmesi gerekiyor), o da ne ola demeyin canım bokunu temizlemeniz gerekiyor işte, “Bok mu dedim ben gene? ay çok bozuldu ağzım çoook” pek çok kişi bu bilmeden boklu boklu yer sonra “kokareç yer misin?” diyince ıyk mıyk eder, sirkeli suda bir taşım kaynatıldığında döndüğü pembe-somon arası renk var ya, hah işte o hem görüntü hem lezzet olarak bence Poseidon cennetinden çıkma. Ben burada karidesi övüp duruyorum ama, hem ülkemizde kırsal yemek kültürü daha çok kara hayvanlarını tüketmeye ve karbonhidrat temelli besinle olan pilava makarnaya yönelik olduğu içi, ilk seferinde çokça yemeye uğraşıp karidesi kalamarı kendi dilinde denediğini sanarken vucudun da poponun dili ile konuşup “özüne dön eşoğlueşşek” dercesine haddini bildiriveriyor. Bununla da kalmıyor kendisi ile aynı sulardan gelen her canlı zeytinyağı ile lezzetlenip, sağlıklı öğünlerin baştacı oluverirken, karides alabildiğine kolestrol içerikli olduğuna aldanmadan lezzetinin artması için bir de tereyağı istiyor üzerine. O halde tarifimizin karidese eşlik edecek ilk ve en önemli malzemesi “tereyağı”.
Malzemeler;
10 adet karides
1 Nescafe fincanı şehriye
1 kırmızı biber
4-5 diş sarımsak
2 çorba kaşığı tereyağı (elinizi korkak alıştırmayın)
2 Nescafe fincanı su
Tuz
Bir tutam dereotu
Karideslerimizi kabuklarından temizleyip, sırt kısmındaki boklu siyah iplikçiğini çıkartıp sirkeli suya atıp 10 dakika kadar haşlıyoruz.
Bu arada sarımsakları ve kırmızı biberi ince ince doğrayıp tereyağında çeviriyoruz. Daha sonra üzerine sehriyeyi ekleyip onlar da rengi dönene kadar kavuruyoruz. En son haşlanan karidesleri ve kaynamış suyu ekleyip göz göz oluncaya kadar kısık ateşte pişiriyozruz ve altını kapatıyoruz. Kapatır kapatmaz şöyle bir alt üst karıştırıp, kapak ile tencere arasına havlu peçete ya da temiz bir havlu sıkıştırarak demlenmeye bırakıyoruz. Bu tarif biraz daha entel dantel olsun isterseniz su ile eş zamanlı olarak küp küp doğranmış bir miktar ananası da ekleyebilirsiniz.
Tabağa servis yapılırken ince kıyılmış dereotunu da pilavınızın üzerine serperseniz, lezzetlerden lezzet beğenmiş olursunuz.
Şimdi tarifi uygulamadan önce insanların kafasını kurcalayan helal ve haram gıdalar kapsamındaki bir çelişkiye açıklık getirmeyi borç biliyorum. Mezheplere göre farklılaşma olmasının yanında;
EN’ÂM Suresi -145. Ayete göre;
De ki: ‘Bana vahyedilende, yiyen birisi için şunların dışında haram edilmiş bir madde bulamıyorum: () Leş, () akıtılmış kan, () domuzun eti -ki pistir-, () ALLAH’tan başkasına sapıkça adanmış yiyecekler.’ Zorda kalan bir kimse, istekli olmaz ve sınırı aşmazsa kuşkusuz senin Rabbin Bağışlayandır, Rahimdir. (Edip Yüksel meali)
Mesheplere göre farklılaşma şu şekildeymiş;
Mezahib-i Erbea kitabına göre;
Denizden çıkan hayvanlar için;
Hanefi mezhebinde balık şeklinde olmayanlar yenmez. Kalamar, mürekkep balığı, deniz hınzırı, deniz aygırı gibi hayvanlar ve yengeç, midye, istiridye, ıstakoz, kerevit, karides gibi deniz haşaratı yenmez. Diğer üç mezhepte ise, deniz ürünlerinin hepsi yenir.
Ha tarifi yazıp bitirmişken, “müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” sözü bile benim için bişey ifade edemezken nerden girdim bu konulara, Vallahi benim de aklım almadı, Neyse genel kültür olarak cebinizde duru versin, zarar etmez.
Afiyet olsun
Eglenceli yazmissin ama neopren, neopren’dir dogrusu.
Teşekkür ederim 🙂